5 Ocak 2010 Salı

Avatar kült film olabilir mi?




Günlerdir herkesin dilinde Avatar var. "Son yılların en pahalı yapımı" deniyor. "Sinemada bir dönüm noktası" deniyor. "Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" deniyor. Beğenenler, bayılanlar ve hatta iki defa gidip izleyenler var...

Kendi adıma filmi beğendiğimi, film üç saat sürmesine rağmen, ara verilmesini hiç istemediğimi söyleyebilirim. Üç boyutlu gözlüklerle çok daha etkileyiciydi. Yönetmen James Cameron, yıllarca düşünmüş, araştırmış, uğraşmış, didinmiş. Sonuç ortada. Başarılı bir film. James Cameron'un bu hayallerine bağlılığı bana George Lucas'ın Star Wars için yıllarca öykü yazmasını ve filmi çekebilmek için elinde senaryo kapı kapı dolaşmasını anımsattı. George Lucas'ın çabasının sonucu: 5 devam filmi ve milyarlarca dolar gelir. Sinema tarihine geçen bir kült yapım, bir fenomen. Bugün en fakir ülkenin pazarlarında bile çocuklar için plastikten ışın kılıcı (oyuncak olarak) satılıyorsa, ben buna fenomen demem de neye derim? Duyduğumuza göre Avatar'ın hasılatı da gayet iyi gidiyormuş. Fakat benim görüşüme göre, Avatar'ın fenomen olmak için bazı eksikleri var.

İzlemeyenler için Avatar'ın özeti:
Uzayda Pandora adlı bir gezegende yaşam vardır ve insanlar, bu gezegende bulunan bir maden için burada koloni kurmuşlardır. Pandora, ağaçlık, yeşillik, cennet gibi bir yerdir. Burada vahşi hayatın yanı sıra medeniyet de vardır. Mavi renkli, iki buçuk metre boyunda, yüzleri kediyi andıran, kuyruklu  ve insansı yaratıklar gezegende kendi uygarlıklarını kurmuşlardır. Na'vi denilen bu gezegenin yerli halkı, çevrelerindeki her türlü canlı ile iletişim kurabilmektedir. Mesela saçlarının ucundan püskül gibi sinir uçlarını çıkarıp, ata benzer 6 ayaklı bir hayvanınkine değdirerek ona binebilmekte ve hükmedebilmektedirler. Hatta uçan kuşa bile hükmedebilen, üstün savaşçı yetenekleri olan son derece barışçı bir halktır (böyle söyleyince tuhaf oluyor, biliyorum).

İnsanlar, belli bir süre misyoner faaliyetler aracılığıyla Pandora'lıları kendi yanlarına çekmeye çalışmış ama başarılı olamamıştır. Aksine, Pandora halkının direnişiyle karşılaşmışlardır. Bu sefer, insan ve Na'vi DNA'larını birleştirip birşeyleri klonlayarak Na'vi görünümünde fakat düşünceleri ve hareketleri belli bir kişi tarafından yönetilen avatarlar oluşturmuşlardır. Amaç, bu avatarların Pandora'da rahatça dolaşması ve bilimsel bilgi toplamaktır. Pandora'da başka madenlerin yerlerinin tesbit edilmesi gerekmektedir. Filmin insancıl bilim kadını Sigourney Weaver ve ekibi tam da kendilerine birer avatar oluşturmuşken, bilim adamlarından biri ölür. Neyse ki onunla DNA'ları aynı olan bir ikiz kardeşi vardır ve onun avatarını kullanabilecektir. İkiz kardeş Jake Sully, Amerikan ordusunda gazi olmuş, omurilik ameliyatına maddi gücü yetmediği için tekerlekli sandalyeye mahkum, eski bir askerdir. Pandora'daki görevi sayesinde kazanacağı parayla sağlığına kavuşabilme hayali kurmaktadır.

Filmin iki kötü adamından biri Pandora'daki madencilik faaliyetlerinin düzgün yapılabilmesi için güvenlikten sorumlu albay (yani tough guy). Bir diğeri de yapılan yatırımın geri dönüşünden başka bir şey düşünmeyen ROI-man (Filmdeki isimlerini unuttuğum için böyle adlar verdim). Jake Sully avatarıyla gezegende dolaşmaya başladığının ilk günü başını belaya sokar ve ormanda kaybolur. bir Na'vi kızı onu bulur. Başlangıçta pek güvenmese de, kabilesinin bu adama bir şans verilmesi kararı üzerine ona kendi yaşam biçimini öğretmeye başlar (kızılderililerin arasındaki beyaz adam)... Başlangıçta yerlilerin arasına karışmak gibi bir planları olmamasına rağmen, Jake Sully'ye yerliler hakkında olabildiğince bilgi toplama ve onları yaşadıkları yerden başka bir yere taşınmaya ikna etme görevi verilir. Na'vi'lerin yaşadığı yerde maden vardır ve bu madende çalışmak için bölgenin boşaltılması gerekmektedir. Barışçıl Na'vi'ler ise askerlerin üzerlerine saldıracağına önce inanmazlar, ayrıca kendi topraklarını koruyabileceklerini düşünmektedirler. Tabii ki askerler saldırır...

Jake Sully (ve avatarı) görevlerini başaramamıştır, onu doğa dostu bu topluma fazlasıyla bağlanyan manevi bir bağ vardır. Bir de dişi Na'vi... Tough guy, John Sully'yi avatarından ayırmak ve Na'vi'lerle iletişimini kesmek ister. Sully ve arkadaşları kaçar, ne pahasına olursa olsun katliama engel olmak isterler. Sully, Na'vi'lerin güvenini ve saygısını kazanmak için Pandora'daki en vahşi kuşa biner ve ona hükmeder. Böylece kahraman olur, Na'vi halkını örgütler, askerlere karşı savaşırlar ve kazanırlar. Askerler ve madenciler de Pandora'dan çekilir. Sully ve arkadaşları Pandora'da kalır.

İzlemeyenler filmin resmi web sitesi için buraya, fragmanı için buraya tıklayabilir.

İyi kahraman, kötü kahraman

Avatar filminin kahramanı Jake Sully, önceleri para kazanmak gibi son derece materyalist bir amaçla hareket ederken, hem aşık olması hem de barışçıl bir toplumun yurdundan sürülmeye çalışılması karşısında bir kahramana dönüşüyor. Filmde bu dönüşünmün biraz zayıf kaldığını düşünüyorum. Bu nedenle kahramanla tam özdeşleşemiyoruz. Öte taraftan, filmin kötü adamları da eski James Bond filmlerindeki gibi "kötü" adamlar. Sırf kötü oldukları için kötülük yapıyorlar. Dünyadan bilmem kaç ışık yılı uzakta, maskesiz nefes bile alınamayan bir gezegende askerler, bir an bile "eve dönebilecek miyiz acaba?" diye düşünmesin de durmadan terör estirsin... Pek inandırıcı gelmiyor. Karakteri benimseyemiyoruz.

Avatar filmine adını veren klon yaratığı yönetmek için tabut gibi bir şeyin içinden beyninizi bir takım makinelere bağlamanız gerekiyor. Dolayısıyla o yaratığın gezdiği, dolaştığı, kısacası uyanık olduğu her an siz tabuttasınız. Avatarınız uyuduğunda siz kalkıp yemek yiyebiliyor ya da duş yapabiliyorsunuz. Burada Matrixvari bir durum var. Sully de filmin bir yerinde bunu söylüyor: İnsanların arasında yaşadıkları mı gerçek yoksa Na'vi'lerin arasında yaşadıkları mı, kafası karışıyor. Hatta insan olarak ayaklarına kavuşmayı ve yeniden yürümeyi değil, Na'vi olarak kalmayı tercih ediyor. Felsefenin önemli konularından biri "gerçek nedir". Filmde burası da çok sığ kalmış. Oysa seyircinin zihnini öylesine karıştırabilirdi ki... Bu konuda zihninizin karışmasını istiyorsanız David Cronenberg'in eXistenZ filmini izlemenizi öneririm. Kolay kolay toparlanamazsınız. O kadar yani...

Kült film mi, değil mi?

Avatar, neredeyse filmin %80'inde animasyon izlediğimiz bir yapım. Oyuncular stüdyoda sahnelerini oynamış, gerisi bilgisayarla birleştirilmiş. Bunun büyük başarıyla yapılmış olması, artık makyaj, dekor, kostüm vb. kısıtların aşılabildiğini gösteriyor. Senaryo yazarken ya da film çekerken artık sanatçılar çok daha özgür olabilecek. Bu nedenle sinemada Avatar'dan önce ve Avatar'dan sonra diye iki dönem olacağına inanıyorum. Jake Sully'nin ve Pandora'da kalan arkadaşlarının maceralarının sürmesi,  devam filmlerinin çekilmesi de muhtemeldir. Fakat tüm başarısına rağmen ben, Avatar'ın bir kült film olabileceğini düşünmüyorum. Sebebi de öykünün (yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı) bu çağın insanları için çok klasik olması. Filmde aşk var, idealizm var, iyi adam/kötü adam savaşı var, düşman var, kahramanlık var. Tamam hepsi var ama... Sonunda Braveheart'ın ya da Apocalypto'nun bıraktığı tadı bırakmıyor damağınızda. Çok uzaklara gitmeyelim, Titanic'in bıraktığı tadı da bırakmıyor. Bu ölçülebilir ya da açıklanabilir bir şey değil. Tamamen duygusal, tamamen sezgisel bir şey. Bana öyle geliyor...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails