3 Mart 2008 Pazartesi

Acaba romanı daha mı güzeldir?




Geçen hafta ifİstanbul Film Festivali'nin uzatıldığı ve bazı filmlerin yeniden gösterileceğinin bilgisi geldi. Hiçbir e-postaya spam demeyip hepsini okursanız böyle bir duyurudan sabah 9'da haberdar olabilirsiniz. No Country For Old Men (İhtiyarlara Yer Yok) için bilet aldım. Merak ediyordum ama görmek istediğim filmler sıralamasında en üstte değildi... Oscar sürprizi üzerine önceliklerimi değiştirdim.

Kişisel düşüncem, Oscar ödüllerinin Amerikan halkının ortalama beğenisini yansıttığı, akademi üyelerinin oylarının ise palavra olduğu yönünde. Bazen hissi davranabiliyorlar. Beğenileri savaş-barış temasını işleyen filmlere kayabiliyor, fakat genellikle akademi üyelerinin ortalama Amerikan vatandaşı neyi beğeniyorsa ona oy verdiğini biliyorum. Siyahi oyuncuların ancak 20. yüzyılın sonunda bu ödüle layık görülmesi, Avrupalılar'ın da sinema yapabildiğine şimdi şimdi ikna olma... Tipik Amerikalı kafa yapısı işte...

Geçen hafta Pazartesi sabahı Oscar ödülleri sonrasında bütün gazetelerin başlıkları "Oscarlar Avrupalılar'a gitti" şeklindeydi. No Country For Old Men'deki rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü kazanan İspanyol Javier Bardem ve en iyi kadın oyuncu ödülü kazanan Fransız Marion Cotillard'ın yanı sıra İrlanda vatandaşı olan Daniel Day Lewis de "Avrupalı" olarak anılıyordu. No Country For Old Men, bunun dışında en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi uyarlama senaryo ödülü de aldı. Yani 4 Oscar'li, 5 yıldızlı bir film (yıldızları ben verdim).

Türk sinemalarında bu Cuma günü (7 Mart 2008) gösterime girecek filmin kısaca konusu şöyle: Eski bir Vietnam gazisi, Meksika sınırına yakın bir bölgede uyuşturucu dolu kamyonetler ve cesetler bulur. Bir de içinde 2 milyon dolar para bulunan bir çanta. Çantayı alır, karavanda yaşadığı sefil hayatına bir çeki düzen vermek niyetindedir. Fakat bu kadar kan ve kurşun dökülmüşse, birilerinin çantayı aramaya geleceği muhakkaktır. Tabii peşine düşenler de toplarını komşunun bahçesine kaçıran ilkokul çocukları değildir... Kasabanın "namuslu" şerifi Tom Bell (Tommy Lee Jones) gün geçtikçe artan şiddet ve suç oranı nedeniyle mesleğinden iyice soğumuştur. Ne Vietnam gazisi, ne peşindeki(ler), kanun adamlarının işlerine karışmasını ister. Görülecek bir hesap vardır, bir kaçan ve bir de kovalayan. Kovalayan kim, tahmin edersiniz. Javier Bardem, mafyanın parasının peşine düşen psikopat katil rolünde. Film boyunca tabanca yerine kullandığı hastane tüpü, korkunç çirkin saç modeli ve Terminatörvari soğukkanlılığıyla tempoyu kah yükseltiyor, kah düşürüyor. Filmde basbayağı başrol oyuncusu olduğu olduğu halde yardımcı erkek oyuncu ödülü verdiler ya... Pes. Ben olsam almazdım.

Bir edebiyat uyarlaması film seyrettiğimde her zaman aklıma "acaba romanı daha mı güzeldir?" sorusu takılır. Özellikle romanını okumadığım filmlerde bu soru hep kafamı kurcalar. No Country For Old Men de Amerika'nın en iyi romancıları arasında gösterilen Cormac McCarthy'nin aynı adlı romanından uyarlanmış. Film şerifin ağzından zamanın ne kadar bozulduğunu anlatan "hey gidi eski günler" teranesiyle başlıyor. Sanıyorum roman da bu tema çerçevesinde acımasızlığın, gözü dönmüşlüğün, örgütlü suçun, en kendi halindeki kasabada bile insanların hayatını derinden etkileyebildiğini anlatıyor. O nedenle ilk kez "romanı daha iyi midir acaba?" diye merak etmedim. Romanı da en az film kadar iyidir. Sağlam hikaye, sağlam kurgu. Sonunda olacağı bu tabii...

Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz. Javier Bardem, Gabriel Garcia Marquez'in nazlana nazlana film yapılmasına izin verdiği Kolera Günlerinde Aşk filminde de başrol oynuyor. Basın bültenlerine göre Kolera Günlerinde Aşk da bu hafta vizyona girecek. Buyrun, onun fragmanı da burada.

1 yorum:

Eser dedi ki...

filmi izledim ve çok beğendiğimi söyleyebilirim. bir kitaptan insanın beklentisi (en azından benim) anlattığı olayın evrenselliği ve anlatımındaki estetik oluyor genelde. kitap türkçe olmadığından (yine kendi adıma konuşayım) anlatımında ki estetiği yakalayamayabiliriz, konu itibari ile de pek bizim sorunlarımızla örtüşen bir olayı irdelemiyor. böyle baktığımızda film olarak izlemek çok şey kaybettirmez gibi geliyor bana ancak coen faktörünüde düşürsek film muhakkak izlenesi bir hal alıyor.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails