20 Şubat 2007 Salı

Animasyon Filmler Çocuklar İçin Yapılmaz - II







Daha önceki yazılarımda animasyon filmlerin çocuklar için yapılmadığını yazmıştım. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sefer konumuz "Neşeli Ayaklar"



Neşeli Ayaklar, tam da sömestr tatili başlarken vizyona girdi, afişindeki şirin penguenlerle de doğrudan çocuk filmi gibi algılandı. Her zaman dediğim gibi, animasyon filmleri çocuyklar için yapılmıyor. Bu film de çocuk filmlerinin temel çerçevesinden çok farklı bir senaryoya sahipti. Filmi izleyenler bilir, filmde mutlu son yoktu. Hoş ama buruk bir son vardı. Hollywood'un son yıllarda "mutlak iyi" ve "mutlak kötü" kavramlarını biraz olsun bir kenara bırakmasıyla, kötü adamların insancıl yönlerini, iyi adamların zaaflarını da görmeye başladık. Neşeli Ayaklar, babası kuluçka döneminde yumurtasını düşürdüğü için biraz garip doğan, şarkı söyleyemeyen ama dans etmeden de duramayan bir penguenin öyküsünü anlatıyor. Penguen Mumble, topluma uyum sağlayamadıgı için, zaten besin zinciri ve ekolojisi bozulmuş Antartika'da sıkıntı çeken penguenler arasında farklılığından dolayı dışlanıyor.

"Beni böyle sevin" diye yakarışları para etmiyor ve topluluğun yaşlıları Mumble'ın lanetli olduğuna, bela getirdiğine inanıyorlar. Zavallı Mumble, daha kuzeyde şamatacı başka bir tür penguenlerle arkadaş oluyor ve daha neşeli olan bu tür, Mumble'ı aralarına almakta bir sakınca görmüyor. Ne var ki iki türün karşı cinsi etkileme stratejileri birbirinden oldukça farklı. Şamatacı penguenlerin komününde dişileri etkilemek için yuvasına en çok taş toplayan erkeğin şansı fazlayken, Mumble'ın komününde en güzel şarkı söyleyen ve kur yapanın şansı fazla oluyor. Mumble, şamatacı ve insanların dünyasına daha yakın olan diğer türün ülkesinde, doğal olmayan nedenlerin penguenlerin doğal yaşamını tehdit ettiğini gözlemliyor. Kendince bir teori geliştiriyor ve bundan uzaylıların sorumlu olabileceğine kanaat getiriyor. (Amman yarabbi, mesaja bak! Ekolojik dengeyi uzaylılar bozuyor, ikiz kuleleri de teröristler yıkıyor zaten)

Fazla uzatmayalım, Mumble, besin zincirini bozan uzaylılarla iletişime geçerse, bir şekilde soruna çözüm bulabileceğini düşünüyor ve penguenlerin yaşamadığı yerlere doğru yolculuğa çıkıyor. Büyük miktarlarda balık avlayan bir tekneyi, uzaylıların gemisi sanarak takip ediyor ve insanların yaşadığı bir sahilde karaya vuruyor (İntihar etti sandığımız balinalar da uzay gemilerini kovalarken mi böyle oluyor acaba?) İnsanlar ne yapıyor? Mumble'ı hayvanat bahçesine götürüp bir fanusa koyuyorlar. Mumble bu mutsuz günlerinde de dans etmekten vazgeçmiyor ve derken insanlar onun farklı bir penguen olduğunu anlayıveriyorlar. Kendi toplumunda dışlanmasına neden olan özelliği onu bir anda özel yapıveriyor. Sonra Mumble nasıl oluyorsa azat ediliyor ve ülkesine dönerek, besin zincirini kimin bozduğunu bulduğunu anlatıyor. Misyonunu tamamlamanın (Antartika'da imparator penguenlerinin de yaşadığını ve ne şirin varlıklar olduklarını belgesel yapımcılarına göstermiş olmanın) mutluluğunu yaşıyor. (Ne kahraman, ne kahraman!!) Sonra ne oluyor? İnsanlar Antartika'da ekolojik dengenin bozulduğunu fark ediyor, fonlar kuruluyor, çevreciler çalışıyor, falan filan... Ama hiç kimse daha az yemek yemek ya da daha az çöp çıkarmak için gayret sarf etmiyor...


Özetle Mumble'ın hikayesinden çıkarılacak dersler:

1. Çevremizde aksi giden bir şey varsa, kesin uzaylılar ya da kendini göstermeyen güçler tarafından yapılıyordur. Ya teröristler ya iç ve dış düşmanlar ya da derin devlet...

2. Başkalarının daha aciz durumda olduğunu öğrendiğimizde yapılacak şey onların sorunlarına sempatiyle yaklaşmak, aramızda para toplamak ve gidip kafalarını okşamaktır. Mesela Afrika'dan ya da Kamboçya'dan bebek evlat edinmek, Bosna'ya köprü yaptırmak falan... Sorunun temellerine inmek bizi aşar.

3. Ne kadar farklı ya da ucube olursanız olun, sizi toplumun gözünde değerli kılacak bir şeyiniz varsa toplumda kabul görebilirsiniz. Mesela makam, mevki, şan, şöhret...



NOT: Her şeye rağmen filmin görselliği muhteşem. Renkler ve efektler sayesinde Antarktika sanki hiç soğuk bir yer değilmiş, orada her mevsim baharmış hissine kapılıyoruz. Ice Age'de izlerken bile çenelerimiz birbirine vuruyordu oysa...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails