28 Nisan 2007 Cumartesi

Afiş sarı, mizah kara...




Festivalde izleme şansı bulduğum Miss Little Sunshine (Küçük Gün Işığım) filmini yazmak için vizyona girmesini özellikle beklemiş değilim ama, bu haftaya kısmetmiş.
Miss Little Sunshine, bu yıl Oscar ödüllerinde en iyi özgün senaryo ödülü (bileğinin hakkıyla) almış, ayrıca Alan Arkin'e de en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar'ı kazandırmıştı. Bu nedenle festivalden sonra gösterime girmesi festivalde izleyemeyenler için çok iyi oldu.


Spoiler uyarısı: Miss Little Sunshine baştan sona kadar sıkılmadan, keyifle izleyebileceğiniz bir yapım. Fakat karşılaşacağınız her şeye önceden hazır olun. Basit bir aile ya da yol komedisi değil çünkü. Son yıllarda Amerikan sinemasının çıkardığı en ilginç yapımlardan biri olarak kah güldürüyor kah düşündürüyor kah hicvediyor. Üstelik toplumda son derece marjinal olduğunu düşündüğünüz olguların (eşcinsellik, pornografi, uyuşturucu kullanımı vb.) çok da uzaklarda olmadığını, içimizde yer aldığını görmek sizi biraz sarsabilir (beni pek sarsmadı : )).

Bu girizgahtan sonra, "Bayan Küçük Gün Işığı yarışmasının (Amerika'da çok popüler olan küçük kız çocuğu güzellik yarışmalarını şirin göstermek için böyle şatafatlı isimler bulurlar) sıradan gibi görünen bir Amerikan ailesinin hayatında neleri değiştirdiğini anlatıyor film" diyerek özetlemek istiyorum. Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz. Miss Little Sunshine'daki performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar'ına aday gösterilen minik oyuncu Abigail Breslin'den film boyunca gözlerimizi alamayacaksınız. Film aslında bütün aileyi konu alıyor, dolayısıyla belli bir baş rol oyuncusunun maceralarını değil, bir olayı anlattığı için, filmdeki herkesin performansı önemli. Hatta afişte yer alan döküntü sarı Volkswagen minibüs bile... Zira film boyunca aileye eşlik ediyor ve kırılan dökülen her parçası da aileyi ayrı bir maceraya sürüklüyor.

Filmin sürpriz yaratan, şok edici etkisini bozmamak için tek tek karakterleri anlatmayacağım. Burada daha çok senaryonun çıkış noktası olan küçük kız çocuğu güzellik yarışmaları hakkında bir-iki şey söylemek istiyorum. Bu nedenle filmden çarpıcı olduğunu düşündüğüm iki kareyi seçtim. Üstte kızımız Olive, 6-7 yaşında orta halli bir ailenin çocuğu neye benziyorsa ona benziyor. Aklı fikri bu tür bir güzellik yarışmasında derece almak olduğundan, evde kendi kendine provalar yapıyor. Bu karede de kazanan güzellik kraliçelerinin yaptığı gibi ellerini yanaklarına koyup çığlık atıyor (prova canım...).

Alttaki resimde ise, Olive'in Miss Little Sunshine yarışmasında rakibi olan diğer kızlar var. Tabii yarışma dışında onlar da Olive gibiler ama, bu çocuk güzellik yarışmasında anneleri tarafından birer karikatüre dönüştürülmüşler. Filmde yarışma salonunda oturup kızları izleyen kaslı vücutlu ve pis bıyıklı bir tip var. Olive'in babası "sizin kızınız da yarışmada mı?" diye sorduğunda "sen ilk defa geliyorsun galiba" diye cevap veriyor. Anlıyoruz biz onu... Çocuk pornosu kaynağını nereden alıyor, bu insanların fantezilerini neler süslüyor falan... Senaryo yazarımız ince ince dokunduruyor... Bu arada büyükbabasının yarışmada rakiplerini ezip geçmesi için Olive'e öğrettiği dansı (?!!) da görüyoruz. Yarışma jürisinin küçük kızların küçük birer geyşa gibi süslenip arzı endam etmesini yadırgamayıp, yetişkin dansı yapmasını yadırgamasına gülüyoruz. Bunu komik buluyoruz, ama komik olmadığını biliyoruz. İşte Miss Little Sunshine, "dokunduran" anekdotlardan örülü senaryosu ile pembe bir çerçevede kara mizah sunuyor. Anlayana, tadını çıkarabilene...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails