22 Aralık 2008 Pazartesi

Şehir insanları için para tuzakları


Bugün NTVMSNBC.com'da okuduğum bir haber, burada dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım ekonomik kriz gerçeğini, NTV'nin ekonomi hakkında pek bilgisi olmayanlar için hazirladığı özel programlarla anlattığını söylüyordu. Celal Pir'in fikri olduğunu tahmin ettiğim bu basit dille ekonomiyi halka izah etme programlarının büyük ilgi çekeceğini düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi Meliha Okur'un hazırladığı, orta sınıf bir ailenin fertleriyle ekonomiyi ve ev ekonomisini konuştuğu program. Henüz izleyemedim, ilk fırsatta izleyeceğim.

Daha önceki ekonomik kriz yazılarımda bahsettiğim, kriz zamanı parasız kalmayın, borçlu olmayın önerilerimi gerçekleştirebilmeniz için, bu sefer farkında olmadan takıldığımız para tuzaklarından bahsetmek istiyorum.

Tuzak 1: Süpermarket alışverişine dikkat!

Büyük şehirde süpermarketler ya alışveriş merkezlerine taşındı ya da kendi de bir alışveriş merkezi ölçeğinde, otoyol üzerindeki büyük arazilerde yer alıyor. Ortalama bir şehir insanı, haftalık olarak ya da ayda 2-3 defa bu alışveriş merkezlerine gidip mutfak alışverişi başta olmak üzere pek çok ihtiyacını gideriyor. Eğer bu durumdaysanız dikkat derim. Mahalle arasında, sabah-akşam yolunuzun üzerinde market var mı, diye araştırmaya başlayın. Çünkü indirim kartları ve promosyon ürünleri dışındaki pek çok üründe ta oralara gidip sepetler dolusu alışveriş yaparak çuvalla para dökmenize neden olacak fiyat farklarının olmadığını göreceksiniz. Bir kutu yumurtanın, bir paket unun, bir şişe zeytin yağının fiyatı hemen hemen her yerde aynı. Daha çok mahalle aralarında konumlanan Şok, Bim gibi marketlerde günlük ihtiyacınız olan yumurta, ekmek, yoğurt, tereyağ, domates, salatalık vb. şeyleri bulabilirsiniz. Kriz zamanında olduğumuzu hatırlayıp, Omega3'lü yumurta satın alma alışkanlığınızdan vazgeçebilirseniz, mahalle arası marketlerin de temel ihtiyaçlarınız için yeterli olacağını göreceksiniz. Bu, sizi süpermarkette "gelmişken şunu da alayım, bu da lazım olur" türünden düşüncelerle aslında hiç de ihtiyacımız olmadan aldığınız pek çok şeyden kurtaracaktır. İtiraf edin; evde daha yarım şişe çamaşır yumuşatıcısı varken "kampanya var" ya da "gelmişken şunu da alayım, lazım olur" diyerek yine çamaşır yumuşatıcısı aldığınız olmuyor mu hiç? Evde çamaşır yumuşatıcınız varsa, şu an için çamaşır yumuşatıcısına ihtiyacınız yok demektir. Aslında 2 hafta sonra ihtiyacınız olacak bir şey için şimdiden 8 TL ödemek ya da kredi kartınıza 8 TL borçlanmak çok mantıksız bir davranıştır. Ticaretten anlayan ya da ekonomi bilen birine yaptığınızın harika bir şey olduğunu anlatamazsınız. Süpermarketler, sanki kıtlıkta yaşıyormuşuz gibi, "bittiğinde ya gelemezsem" düşüncesiyle, o yumuşatıcıyı o an almanızı sağlarlar. 60 TL'lık alışveriş için (gerçek ihtiyacımız), çoluk çocuk Ümraniye, Kozyatağı, Bayrampaşa gibi yerlere gideriz; sepetimizde 150 TL'lık ürün vardır. Sadık bir müşteriysek, şansımız da varsa 10-12 TL indirim kazanabiliriz. 60 TL'lık alışverişte 10 TL indirim kazanmayız. Aslında hiç de acil ihtiyacımız olmayan, belki "hiç ihtiyacımız olmayan" şeyler için 90 TL daha harcadığımızda 10 TL indirim kazanırız. Bir sonraki alışverişinizde kasaya giderken, sepetinizde o an için ihtiyacınız olmayan kaç parça eşya olduğunu ve bunlar için peşinen kaç para ödediğinizi hesaplayın lütfen. Bu "gelmişken alayım" tuzağından kurtulmanın en kolay yolu, ihtiyacınız olan şeye her an erişebileceğinizi bilmektir. Mahallenizdeki markette de aşağı yukarı aynı fiyata yumuşatıcı satılıyor, lazım olunca alırsınız, kendinizi üzmeyin... Evinizin ihtiyacını bilmeyi, yarım şişe zeytinyağının kaç haftada tükeneceğini kestirebilmeyi ve gerçekten ihtiyacınız olmayan hiçbir şeyi alışveriş listenize dahil etmemeyi başarabilirseniz, süpermarkette sadece ihtiyacınız olan şeylere para ödersiniz.

14 Aralık 2008 Pazar

Eyvah! Misafir*



*2006 yılında Sabah gazatesinin haftalık kadın eki Feminen'de böyle bir sayfa hazırlamayı önermiştim. Dergi kapanana kadar birkaç sayı boyunca Eyvah! Misafir adında bir sayfamız vardı. Sayfada ünlü birine şu soruyu soruyorduk: "Çok sevdiğiniz bir arkadaşınız arasa ve yolda olduğunu, bir saate kadar size geleceğini söylese... Ne hazırlarsınız, ne ikram edersiniz?" Sayfayı ilginç yapan, herkesin mutfak ve konuk ağırlama yaklaşımının farklı olmasıydı. Kimi "bir çay demlerim, simit-peynir yeter" derken kimi de evinde her zaman güllü lokum bulundurduğunu ve kahveyle lokum ikram edebileceğini söylüyordu. "İki yumurta, bir bardak süt ve biraz unla, iki dakikada krep yaparım, ikram ederim" diyen pratik kişiler de oluyordu. Ünlünün evine gidip, kendi sunum şekliyle bu ikramı fotoğraflıyorduk. Eğlenceli bir sayfaydı.

Bu hafta bayram tatili dönüşü arkadaşlarımı eve davet edip, şarap-peynir partisi verdim. Hoş, kimse bayram tatiline gitmemiş, herkes İstanbul'daymış... Ne ikram etsem diye düşünürken aklıma Şemsa'nın Leziz Şeyler'i geldi. Pesto sosu ve zeytin tapenade aldım. Resimde gördüğünüz gibi minik kanepeler hazırladım. Hem beyaz, hem kırmızı şarapla gayet iyi gidiyor. Hazırlaması çok basit: Beyaz tost ekmeğini alın, 3-4 dilimi üst üste koyup, dört kenarından kabuklarını kesin. Dilimleri diyagonal olarak ortadan keserseniz resimdeki üçgen dilimleri elde edersiniz. Ben kanepelerimi kıtır seviyorum. Bu nedenle ekmeği fırında gevretiyorum. Fırını 160 derecede ısıtın. Fırın tepsisine dilimleri dizin ve üzeri altın sarısı olana kadar fırında tutun. Kabaca 10-15 dakika. Sonra soğutun. Misafirleriniz gelince (daha önce değil), kıtır dilimlerin üzerine pesto sosu sürün. Üzerine yarım cherry dometes, mozzarella, kaşar ya da uygun göreceğiniz başka bir çeşni koyup servis yapın. Zeytin tapenade için de aynısını yapabilirsiniz.

Resimde görülen beyaz şeyi ben icat ettim (!?). Rokfor peynirini tattığımda çok tuzlu olduğunu fark ettim. O kadar tuzluydu ki, tek başına yenemeyeceğini düşündüm. Bir parça rokforu çatalla ezdim ve iki-üç yemek kaşığı labne peynir ile karıştırdım. İçine biraz ceviz kırığı ekledim. Tadı hala çok güçlüydü. Biraz maydanoz kıydım, buzdolabında birkaç yaprak roka buldum, onu da kıyıp ekledim. Ekmeğe sürülebilecek hoş bir şey oldu. Bu karışımı daha fazla labne ya da krema ile daha cıvık yaparsanız dip olarak da ikram edebilirsiniz.

Sıcak ikram, marketten aldığım dondurulmuş soğan halkalarıydı. Soğan halkaları normalde fritözde pişiriliyor fakat ben evde kızartma kokusundan hiç hoşlanmadığım ve daha sağlıklı bulduğum için fırında pişiriyorum. Kızgın yağda şok pişirme işlemi yapıldığından, paketi açtığınızda halkalar zaten bir miktar yağlıdır. Tepsiye fırın kağıdı koyup, halkaları diziyorum. 200 derecedeki fırında pişiriyorum. Arada alt-üst etmek gerekiyor çünkü tepsiye değen yüzey çok daha çabuk pişiyor. Hiç yağ ya da tuz eklemiyorum. Yine çıtır çıtır oluyor ve elle yerken de elleriniz yağlanmıyor.

Saydığım her şey evde de hazırlanabilir. Soğan halkaları, pesto, tapenade... Vaktiniz varsa öyle, yoksa böyle yapabilirsiniz... Her şekilde misafirlerinizin çok memnun kalacağını garanti ederim.

Geçmiş bayramınızı kutlarım.

11 Aralık 2008 Perşembe

Nişantaşı Kantin artık iki katlı...



Nişantaşı'ndaki Kantin, alt katından taşınan oyuncakçının yerini de kiralayarak iki katta birden hizmet vermeye başladı. Şimdi Kantin'in Akkavak Sokak'tan girilebilen bir kapısı daha var. Fotoğrafta alt kattaki çok amaçlı mermer masayı görüyorsunuz. Bu katta Kantin'in mutfağı yer alacak ve sevgili Şemsa Denizsel'in Leziz Şeyler markasıyla satışa sunduğu nefis sosları alabileceğiz. Üst kat ise mutfağın taşınmasıyla genişlediği için daha ferah bir restoran olarak hizmete devam edecek.

Şemsa'ya not:
Link vermek için Kantin'in web sitesini aradım ama bulamadım Şemsacığım...

9 Aralık 2008 Salı

Ekonomik Krizden Korkanlar ve Korkmayanlar İçin Tatlı Hayat Rehberi - III

Kriz zamanı ne yapılır, ne yapılmaz?

Kriz dönemlerinde sabit gelirliler için yapılacaklar ve yapılmayacaklar listemizi açıklamaya devam ediyoruz.

1. Krizde işsiz kalmayın,
2. Krizde parasız kalmayın, borçlu olmayın,
3. Krizde desteksiz kalmayın,
4. Kontrolü ele alın,
5. Önceliklerinizi değiştirin (değiştiğini kabul edin)

olarak sıraladığım beş madde vardı. İlk bakışta "söylemesi kolay" deyip dudak bükebilirsiniz. Ancak kendinizi kriz karşısında elleri bağlı bir kurban olarak görmemek ve gerekli önlemleri alabilmek için bu beş maddeyi ciddiye almanızı öneririm.

1. Krizde işsiz kalmayın.

Elbette sabit gelirle bir işte çalışıyorsanız, daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi kriz az ya da çok sizin şirketinizi de etkileyecektir. Bu durumda krizde işsiz kalmamak elinizde değilmiş gibi görünebilir. Durun canım, o kadar da çaresiz değilsiniz. Öncelikle son üç-beş ay içinde şirketinizin durumu ne idi, ne oldu? Sizin için işsizlik tehdidi var mı, yok mu? Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışın. Çalıştığınız pozisyon ya da şirketinizin yapısı bazi mali verilere erişmenize izin vermeyebilir. Bu durumda şirketinizde işlerin yolunda gidip gitmediğini şu gözlemlerle anlayabilirsiniz: Öncelikle şirketinizin bulunduğu sektör, ekonominin lokomotif sektörlerinden biri mi? Otomotiv ya da hızlı tüketim ürünleri sektöründe misiniz? Şirketinizin iş yapması yurt dışı ile bağlantılı mı? Döviz kurlarındaki dalgalanmalar işlerinizi etkiliyor mu? Hizmet üretiyor musunuz? Şirketinizin en büyük maliyet kaynağı nedir? (Hammadde mi, insan kaynağı mı, üretim giderleri mi?) Şirketinizin iş yaptığı başka şirketlere ödemelerinde gecikmeler oluyor mu? Yani şirketinizi arayıp ödeme için sıkıştıran alacaklılar var mı?

Bu sorulara vereceğiniz her "evet" cevabı, ne yazık ki sizin için işsizlik tehdidinin olasılığını yükseltir. Buradaki iki sorunun cevabı çok kritiktir: Eğer şirketiniz hizmet üretiyorsa ve en büyük maliyeti insan kaynağı oluşturuyorsa, maliyetleri kısmaya çalışmak eninde sonunda personel çıkarmakla sonuçlanacaktır. İkinci kritik konu da ödemelerinizde aksaklıkların olmasıdır. Bu durumda şirketiniz nakit konusunda sıkıntı çekiyor demektir ve her ay maaş ödenmesi gereken personel demek her ay ödenmesi gereken borç demektir. Şirketiniz zaten alacaklılarına ödeme yapamazken, size tıkır tıkır maaş ödeyebileceğini düşünmeyin. Hele hele krizin bir-iki ay değil de bir-iki yıl süreceği konuşulurken...

İşsiz kalma ihtimaliniz, şirketteki pozisyonunuzla da çok ilgilidir. Siz ya da yaptığınız iş, şirketinizin faaliyetlerinin devamlılığı için ne kadar gerekli? Siz olmasanız işler yürür mü? Örneğin sizinle aynı işi yapan üç kişi daha varsa,birinizin işten çıkarılması diğer üçünün iş yükünü biraz arttırır ama dünyanın sonu gelmez. Aynı şekilde sizin yaptığınız iş, dış kaynağa verilebilir mi (outsource edilebilir mi?)? Verilebiliyorsa, o şirket için çok da kritik bir iş yapmıyorsunuz demektir. İşsiz kalma ihtimalinizin olduğunu ciddi ciddi düşünün.

Diyelim ki işsiz kalma ihtimaliniz var. Bunu önlemek için ne yapabilirsiniz? Benim size verebileceğim tavsiye, göreviniz ya da pozisyonunuz ne olursa olsun, şirketinizin mali durumunu yukarıdaki sorular ışığında anlamaya çalışmak ve işlerin bundan sonra nasıl yürüyeceğine dair şirketinizin politikasını öğrenmektir. Bunu üstlerinizden ya da başka bölümlerde çalışan arkadaşlarınızdan öğrenmeye çalışın. Yeterli bilgi toplayamıyorsanız, yöneticinize açıkça sorun: "Şirketimizin içinde bulunduğu koşullarda benim ya da arkadaşlarımın işsiz kalma olasılığı var mı?" Yöneticiniz kulaktan kulağa felaket senaryoları yayılmasın diye bu konuda çok net bir yanıt vermeyebilir. Ne kadar belirsiz konuşursa, o kadar belirsizlik var demektir. Dikkat! Bir diğer tavsiyem, şirketinizde şu anda yaptığınız işin dışında üstlenebileceğiniz başka görevler olup olmadığını araştırmaktır. Örneğin satışta çalışıyorsanız ve işleriniz beş değil de üç satış görevlisiyle yürüyecek gibiyse, aranızdan iki kişinin işsiz kalma ihtimali vardır. Şirket içinde başka bir bölümde çalışabilir misiniz? Nitelikleriniz elveriyorsa bunu yöneticinizle konuşun ve satış dışında bir görev daha almaya çalışın. Bu durumda, aldığınız maaş şirket için daha küçük bir yük haline gelir. Üniversite öğrencisiyken bir mimarlık bürosunda çalışıyordum. Galiba 1994 idi ve yine ciddi bir kriz vardı. O aralar bu meselelere pek kafa yormadığımdan, bilmiyorum... Patronumuz ofise her gün temizlik ve çay yapmak için gelen kadını artık finanse edemeyeceğini söyledi, "kendi çayınızı yapmak ve mutfağı düzenli tutmaktan sorumlusunuz" dedi. Biz kendi aramızda bir nöbet çizelgesi oluşturduk ve her gün birimiz çay demlemeden, birimiz bulaşık ve çöpten sorumlu olduk. Cuma akşamları biz işten çıkarken, yövmiyeli biri gelip ofisi iyice silip süpürüyor, mutfağı ve banyoyu köşe bucak temizliyordu. Bunu krize çözüm diye örneklemem abartılı gelebilir. Fakat ofis içinde çöp boşaltmak ya da çay yapmak konusunda hiçkimse ekstra sorumluluk üstlenmeseydi, ofiste kaos çıkacak ve temizlik gideri patronumuz için kaçınılmaz bir gider haline gelecek, bu durumda da başka yerlerden maliyetleri kısmak zorunda kalacaktı (kimbilir hangimiz?)

Özetle işsiz kalabileceğiniz gerçeğiyle yüzleşin, ihtimal hesabı yapın, en son gözden çıkarılacak kişi olmak için elinizden geleni yapın.


2. Krizde parasız kalmayın, borçlu olmayın


Kriz döneminde işsiz kalma olasılığını bir gün olsun aklınızdan çıkarmayın ve olan bitene bir de bu olasılık ışığında bakın. Örneğin şu an geliriniz giderlerinizi karşılamaya yetiyor olabilir. Peki geride kaç paranız var? İleri dönük ne kadar borcunuz var? Önümüzdeki ay maaş alamazsanız kendinizi geçindirebilir misiniz? Bu şekilde kaç ay idare edebilirsiniz? Bu soruların cevapları pek parlak bir tablo ortaya koymuyorsa, dikkat! Zaten ucu ucuna geçiniyorsanız veya ileri dönük borcunuz varsa (kredi taksidi ya da kredi kartı borcu gibi) maaşınızı üç gün geç almak bile hayatınızı altüst etmeye yetebilir. Bu durumdan bir an önce kurtulmaya bakın. Daha önce hiç başınıza gelmemiş olabilir, bilmiyor olabilirsiniz. Hayatta hiç gelirinizin olmamasından daha beteri de vardır: Hiç geliriniz olmadığı halde her gün katlanarak artan bir borcunuzun olması.

Eğer şu aralar borçluysanız, tavsiyem, hala vakit varken kötünün iyisini seçin. Faizi katlanarak artan borç yerine, sabit faizli borcu ya da döviz borcunu tercih edin. Daha açıkçası bir seferde ödeyebileceğinizden fazla kredi kartı borcunuz varsa, tüketici kredisi vb. alarak sabit taksitlere bölmeye çalışın. Ailenizden ya da arkadaşlarınızdan ödünç para alın, borcunuzu kapatmaya gayret edin.

Borcunuz yoksa ama ay sonunu zor getiriyorsanız, 31'inde maaş alıp 1'inde kira ya da taksit ödüyorsanız bir gün, maaşınızın gününde yatmamasından çok olumsuz etkilenebilirsiniz. Kendinizi bu durumdan koruyacak kadar nakiti (hatta daha fazlasını) bir köşeye ayırmaya gayret edin. Gerekiyorsa yeni giysi almayın, tatilinizi erteleyin, sinemaya gitmeyin, eski ayakkabılarınızı giymeye devam edin... Fakat bütçenizi (ve kendinizi) asla bu kadar savunmasız durumda bırakmayın.

Kriz ortamında kendinizi pek de tehdit altında hissetmezken bunu yapmak (daha doğrusu böyle bir önlem almaya ihtiyaç duymak) zor olabilir. "Ne gerek var, benim için böyle bir tehdit yok" diyebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Fakat yine de ayağınızı yorganınıza göre uzatın. Zararını değil yararını görürsünüz. Beşinci maddede belirtilen "önceliklerinizin değiştiğini kabul edin" gerçeğini hiç aklınıdan çıkarmayın. Bugün, dünden farklı ve yarın için pek iyimser olamıyoruz. Bu durumda elinizi attığınız her şey için "gerçekten gerekli mi?" ya da "bunsuz da yapabilir miyim?" diye kendi kendinize sorun, başta giyim-kuşam olmak üzere gereksiz her tür masraftan kaçının. Emin olun, patronlarınız bunu her gün soruyorlar. Ve onlar böyle düşünürken siz bu kadar rahat olmamalısınız...

3. Krizde desteksiz kalmayın

Kriz zamanları, sizi maddi olarak değilse de psikolojik olarak yıpratacaktır. Buna hazırlıklı olun. Genelde işlerin ters gittiği bir iş yerinde huzursuzluk vardır ve herkes bundan payını alır. Huzursuz bir yönetici, huysuz bir iş arkadaşı, gergin bir patron... Böyle ortamlarda bazı çalışanlar psikolojik gerilime dayanamazlar ve kimbilir kime kızıp kendiliklerinden işten ayrılırlar. Kriz zamanı yapılacak en kötü şeylerden biri olmakla birlikte, yaptığınız şey yüzünden çevrenizin desteğini kaybetmek daha kötüdür. Bu nedenle böyle bir karar alırken sorumlu olduğunuz kişilerin (eşiniz, çocuklarınız, diğer aile bireyleri) sizi desteklediğinden emin olun. İşten ayrılmak vb. bir durum söz konusu olmasa bile, yaptığınız iş yakınlarınızın tasvip ettiği bir iş mi? Çevrenizden herhangi bir olumsuzlukta "ben sana demiştim..." diye başlayan nutuklar işitecek misiniz?

Sizi yıpratabilecek bu gibi manzaralara hazır olun ve mümkün olduğunca yakınlarınızın desteğini arkanıza alın. Gergin bir iş ortamında herkesle ilişkileriniz sağlıklı tutabilmenin olası hasarınızı (maddi manevi) azaltacağını unutmayın.


4. Kontrolü ele alın


Yine "söylemesi kolay" olup, yapması kolay olmayan şeylerden birine geldik. Burada iki şey kastediyorum: Birincisi içinde bulunduğunuz durumu anlayarak başınıza geleceklere hazırlıklı olmanız, risk değerlendirmesi yapmanız. İkincisi ise risk karşısında uygulanması gerekenler için hemen hemen hiçbir şeyi şansa bırakmamanız. Risk değerlendirmesini işsiz ve parasız kalmamak için yapmanız gerekiyor zaten. Riskinizi ölçün biçin, işsiz kalma ihtimaline karşı kenara para koymaya çalışın. Bunun için de gerçekçi olun. Gerçek ihtiyaçlarınız neler, lüksleriniz neler? Harcamalarınızı ne kadar kısabilirsiniz? Kendinizi kısıtlayarak ne kadar devam edebilirsiniz (bu da çok önemli bir faktör)? Harcamalarınızın ne kadarını siz yapıyorsunuz, ne kadarını aileniz yapıyor? Tüm bu soruların yanıtları için kontrolü ele almaya gayret edin. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, dövizle kira ödüyorsanız örneğin, her ay ne kadar ödeyeceğiniz konusunu şansa bırakmayın. Ev sahibinizle konuşun, ya dövizi belli bir fiyata sabitleyin ya da koşulların değiştiğini, TL cinsinden ödeme yapabileceğinizi söyleyin. Kabul etmeye yanaşmıyorsa, daha uygun fiyatlı bir ev araştırın. Bunların hepsi, eli kolu bağlı, dövizdeki dalgalanmalar karşısında çaresiz kalmaktan iyidir. Eğer bütçenizde çocuğunuzun okul taksitleri büyük bir gider kalemiyse ve işsiz (gelirsiz) kalmanız durumunda ödeyebilecek gücünüz yoksa, okul idaresiyle bu konuyu görüşün. Herhangi bir ödeme kolaylığı tanımıyorlarsa, çocuğunuzu özel okuldan alın, devlet okuluna verin. İnanın dünyanın sonu değil! Taksitleri ödeyemezseniz zaten bunu yapmak zorunda kalacaksınız. Bu gibi konularda kontrolü ele alın ve önceliklerinizin değiştiğini kabul edin.


5. Önceliklerinizi değiştirin (değiştiğini kabul edin)

Beşinci madde olarak yazdım ama, belki de ilk madde bu olmalıydı. Çünkü atacağınız her adım için öncelikle bu gerçeği kabul etmeniz gerekiyor. Her şeyden önce kabul etmemiz gereken şey: hiçbir şey dünkü gibi değil. Bugünkü ekonomik durumumuz dünden daha kötü olmayabilir. Bu, işlerin iyiye gittiğini göstermez, çünkü yarına ilişkin risk taşıyoruz. Krize neden olan şey risktir. İnsanların çoğunluğu da riskler karşısında kendini sağlama almak ister. Çoğunluğa uyun, kendinizi sağlama alın. Bunun için de, öncelikle dün yaptıklarımızın bugün doğru olmayabileceği gerçeğini kabul edin.

Yine somut bir örnek vereyim. Örneğin dün işleriniz yolundaydı ve işvereniniz her yıl maaşınıza zam yapıyordu. Geliriniz belli bir muhitte belli bir standarttaki konutun kirasına (hatta belki de kredi taksitini ödemeye) yetiyordu. Yaz tatili dışında bayram tatilinde de seyahate çıkabiliyordunuz ve evinize temizlik işleri ya da çocuk bakmak için gelen kişiye düzenli ödeme yapmaya gücünüz yetiyordu. Dün, işlerin daha iyiye gitme ihtimali yüksekti. Çevrenizdeki herkes böyle düşünüyordu. Diyelim ki bugün, geliriniz ve yaşam standardınız aynı. Aradaki fark, yarın işlerin daha iyiye gideceğine artık kimsenin inanmıyor olması. Bu, sizi, realitenizi ve önceliklerinizi değiştirmeye zorlar. Yarın, belki işler sizin için hiç de kötü gitmeyecek. İşinizi kaybetmeyeceksiniz ve geliriniz azalmayacak. Bunu bilemeyiz. Sadece şundan emin olabiliriz: Sabit gelirli biri olarak, hayat standardınız gelirinizin sürekliliğine bağlıdır ve köşenizde örneğin sizi bir yıl geçindirecek birikiminiz yoksa, sürekliliğe muhtaçsınız (yani risk altındasınız) demektir. Bu noktada, iki şey yapılabilir: "Benim için ortada bir tehdit yok" diyerek dün yaptığınız her şeye devam edebilirsiniz (Ki bu sizi dünden daha iyi bir noktaya götürmez, olsa olsa seviyenizi korursunuz). Ya da "risk altındayım, olası kötü günlere karşı borçlarımı azaltıp birikimimi arttırmalıyım" diyebilirsiniz. Bu durumda hayat standardınızdan ödün verirsiniz. Az ya da çok. Bu, sizin risk değerlendirmenize bağlıdır. Sonuçta işiniz tehlikeye girerse, tamamen hazırlıksız yakalanmamış olursunuz, maddi ya da manevi olarak üstesinden gelebilecek gücünüz olur. İşiniz tehlikeye girmezse, biraz dişinizi sıkmış, borçlarınızı ödemiş ve bir miktar da para biriktirmiş olursunuz. Hayatınıza eski standardından ya da bir üst seviyeden devam edersiniz. Fena bir tavsiye gibi görünmüyor...


Bir sonraki yazımda, önceliklerimizi değiştirirken kriterlerimizi neye göre belirleyeceğimizi anlatacağım. Şehir insanları için para tuzakları ve kaçinma yöntemlerine değineceğim. Şimdilik iyi bayramlar.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails