30 Ağustos 2008 Cumartesi

Ayşegül'ün tatlı rüyası ve Ayşe Arman'ın egosu



Ayşegül T. Tüzün, kurabiye tutkusunu blogunda anlatıyor: Ayşegül'ün Tatlı Rüyası Ayşegül'ün boşzamanlarında değil, zaman yaratarak yaptığı kurabiyelerin fotoğrafları o kadar renkli ki, kısa zamanda popüler yemek blogları arasında üst sıralara çıkacağından hiç şüphem yok. Dün Ayşegül ile işimiz gereği bir araya geldik ve sonrasında bloglarımız hakkında konuştuk. Yeri gelmişken, Ayşegül'ün blogunu meraklılarına duyurmak istedim. Bu yazıyı yazarken de aklıma zaman zaman blogumun adı konusunda yapılan eleştiriler geldi: "Ay, ne klişe! Daha yaratıcı bir isim bulamadın mı?" Bulabilirdim, ama bulmadım. Bence klişe olmak da çoğu zaman işe yarıyor. Tıpkı bütün deterjan reklamlarında temizleme gücünü olağanüstü lekeleri temizleyerek test ettikleri gibi (sittin senedir aynı senaryo. Hala işe yarıyor)Ayşegül'ün de bloguna böyle bir isim seçtiğini gördüm. Bence sakıncası yok. Arama motoru sonuçlarına bakınca yemek ilintili bir sitenin adında 'tatlı' kelimesinin geçmesinin avantajı ortada.

Tatlı Hayat'ın ziyaretçi trafiğini çok sıkı takip ediyorum. RSS'ten takip edenlerin neler okuduklarına bakıyorum. Arama motorundan gelenlerin internette ne aradıklarına da bakıyorum. Açıkçası sonuçlar bazen beni şaşırtıyor. Mesela 300 Spartalı yazım nedeniyle bloguma ayda 30-40 kişi geliyor.

Bir diğer konu da uzun zaman blog yazınca, metinlerde kendime ilişkin konulara daha fazla yer verdiğimi fark etmem. Önceleri "Aman, şimdi Ayşe Arman gibi 'benim çantam, benim elbisem, benim arkadaşım, benim patronum...' diye yazdım yine" diye kendi kendime sansür uyguluyordum. Ayşe Arman'ın Hürriyet'in 500 bin okuyucusuna karşı özel hayatını bu kadar öne çıkarması, bu kadar gözler önüne sermesi, çok eleştirilen bir tavır ya hani... Oysa blog bir günlük ve kişinin gördüğü, okuduğu, yaşadığı, beğendiği (ve beğenmediği) pek çok şeyi blogunda yayınlaması çok normal. Gazetecilik ise daha farklı: Haberi bul, varsa hikayesini ortaya çıkar ve düzgün bir dille anlat. İşte Ayşe Arman bunu yaparken hikayenin (çoğu zaman) başrolüne kendini koymaktan bir türlü kendini alıkoyamıyor. Bu haliyle de bir gazeteciden çok bir blog yazarı aslında. Şimdi ortaya şu teoriyi atıyorum: Ayşe Arman'ı Hürriyet'te olsa olsa 1 milyon kişi okuyor. Üstelik de egosu şişkin gazeteci olarak, gazeteciliği yerin dibine sokan kişi olarak çok eleştiriliyor. Ayşe Arman Hürriyet'i bıraksın. Blog yazsın. Kadın-erkek ilişkileri yazsın, gezdiği yerleri yazsın, kızının çişini-kakasını yazsın, yeni aldığı topuklu ayakkabıları yazsın. Hem çok başarılı bir blog yazarı olur, hem de 21 milyon Türk internet kullanıcısından en az 2 milyonu onu okur. Yurtdışında yaşayanları varın siz hesaplayın. Bloguna da olabilecek en klişe ismi seçsin: Ayşe'nin Günlüğü ya da Ayşe'nin Not Defteri. Başarı garanti diyorum.

NOT: Bu fikrimi ciddiye alacak bir kişi vardı, öldü: Ercan Arıklı.

2 yorum:

Ayşegül'ün tatlı rüyası... dedi ki...

Nahidecim, güzel eleştirilerin için çok teşekkür ediyorum. Ayrıca Tatlı Hayat'ın klişe olduğunu da hiç düşünmemiştim doğrusu. Kim ne demişse desin ailecek zevkle ve şevkle seni okumaya devam ediyoruz:) Tüzün Ailesi

Ayşegül'ün tatlı rüyası... dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails