24 Şubat 2008 Pazar

Hey Sweeney! Sana kırmızı çok yakışıyor...



Geçen hafta izleme fırsatı bulamadığım Sweeney Todd - Fleet Sokağı'nın Şeytan Berberi'nin etkisinden kurtulmam uzun sürdü; bu nedenle Tatlı Hayat okuyucularından gecikme için özür dilerim.

Filmin afişini görür görmez Johnny Depp'li, Helena Bonham Carter'lı klasik bir Tim Burton filmi izleyeceğimizi umuyoruz. Açıkçası filme o beklentiyle gitmiştim... Fakat çok daha fazlasını bulduğumu söylemeliyim. Sinema eleştirmenlerinin yazılarını okuduysanız, "Ed Wood'tan bu yana en iyi Burton filmi" diye yazdıklarını görmüşsünüzdür... (Niye böyle demişler, Corpse Bride ve Sleepy Hollow kötü müydü ki? Hele Big Fish?)Bana soracak olursanız, Sweeney Todd iyi bir film olmuş. Çok iyi bir film olmuş. Fakat hikayesi ve müzikleri o denli güçlü ki, Tim Burton filmi klişelerine yer kalmamış. Bunun bir Tim Burton filmi olduğunu ancak görüntülerinden anlayabiliyoruz. Şimdiki zamanda ya da geçmişte geçen tüm Tim Burton filmlerinde gördüğümüz o ilginç diyaloglar, çıkıntı kişilikler, teatral dekorlar ve kostümler bu filmde yerini sürükleyici bir siyah-beyaz bir öyküye bırakıyor. Yine Burtonvari olarak kurgulanmış mekanlar ve kostümler bu öykünün ambiansını tamamlayarak, bize opera tadında biz film izletiyor. (Söylemeye gerek yok, film müzikal)

İzlemeyenler için filmin kısaca öyküsü şöyle: 19. yüzyıl başında Londra'da berberlik yapan Benjamin Berker, güzel karısı ve minik kızıyla örnek bir aile tablosu oluşturmektadır. Ancak Yargıç Turpin'in gözü Barker'ın karısındadır ve bir yolunu bulup işlemediği bir suçtan dolayı Barker'ı hapse mahkum ettirir. Barker intikam ve ailesine kavuşma hayaliyle geçen 15 yıldan sonra sürgünden döner. Yıllar Barker'ı değiştirmiştir. Kendine Sweeney Todd adını seçer ve eski dükkanının bulunduğu Fleet Sokağı'na gider. Eski dükkanı, Bayan Lovett tarafından devralınmış ve şehrin en kötü kıymalı turtalarının (?!) satıldığı bir yere dönüşmüştür. Bayan Lovett, Barker'ı geçmişten bu yana içten içe sevmiştir. Barker'ı tanır ve intikam hislerine ortak olur. Sweeney Todd (Barker), karısının kendini zehirlediğini, kızının ise Yargıç Turpin tarafından evlat edinildiğini öğrenir, intikam ateşi iyice alevlenir. Todd intikam planları yaparken, eski çırağı şehrin havalı berberi Pirelli, Todd'u tanır ve ağzını kapalı tutmak için para ister. Todd onu susturur. İstemeden de olsa ilk cinayetini işlemiştir ve hem dikkat çekmeden, hem de hiçbir iz bırakmadan cesetten kurtulmak gerekmektedir. Bayan Lovett çaresini bulur: Londra'da et pahalıdır ve bu cesette istemedikleri kadar çok et vardır...

Todd ve Lovett işbirliği içinde uzunca bir süre, bol etli turtalar üretir. Bu arada Todd'un Londra'ya gelirken tanıdığı genç denizci, kızı Joanna'ya aşık olmuş ve onu Yargıç Turpin'den kaçırmaya karar vermiştir. Turpin ise, artık serpilip dikkat çekecek kadar güzelleşen Joanna'yı kendisiyle evlenmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Hikaye bu noktada hız kazanır. Turpin Joanna'yı ikna edemeyince, kimseyle görüşmemesi için tımarhaneye kapatır. Denizci ise Joanna'yı kaçırabilmek için Todd'tan yardım ister. Bu, Turpin'den intikam almak isteyen Todd için kaçırılmayacak bir fırsattır...

Olaylar beklendiği gibi gelişir. Denizci Joanna'yı kaçırır, Todd yargıca Joanna'nın dükkanına geleceğini söyler ve onu dükkanına çeker. Bu arada hiç hesapta olmayan şeyler olur. Bayan Lovett'ın çırağı Todd'tan şüphelenmeye başlamıştır, komşular kötü kokudan dolayı Lovett'ın fırınında ne yaktığını merak etmektedir. Dahası Todd, karısının ölmediğini öğrenir...



Filmin genellikle sepya renginde süren akışı yer yer kanlı sahnelerle canlanıyor. Gözlerimizi kapatıp filmde neyin ne renk olduğunu hatırlamaya çalışıyoruz: Hatırladığımız iki şeyden biri Todd'un eski çırağı Pirelli'nin (Sacha Baron Cohen'in harika bir şekilde canlandırdığı sahte İtalyan karakter) mor-mavi, matador kıyafetine benzeyen giysileri, diğeri bol bol kırmızı kan. Filmi görmeyenler için afiş durumu özetliyor zaten.

Filmin kötü karakterleri göz altlarına yapılan koyu makyajla iyice masalsılaştırımış. Todd, film boyunca bembeyaz teni, abartılı göz makyajı ve saçındaki beyaz tutamıyla gözümüzü üzerinden alamadığımız bir kahramana dönüşüyor. Bana biraz Beetlejuice'taki Michael Keaton'ı, biraz da Edward Scissorhands'deki Johnny Depp'i anımsatsa da, burada gördüğümüz Johnny Depp uzunca bir süre akıllardan çıkmayacak bir karaktere dönüşmüş. Bayan Lovett'ı canlandıran Helena Bonham Carter'ın korsajlı giysileri, dağınık saçı ve parmaksız siyah dantelli eldivenleriyle hamur yoğuruşunu unutabileceğimi sanmıyorum. Filmde Johnny Depp de, Helena Bonham Carter da Alan Rickman da kendi sesiyle parçaları seslendiriyor. Bu nedenle film tam opera tadında...

Daha önce yazdığım ve sinemanın bir fantezi dünyası olduğunu kabul etmek istemeyen arkadaşlar tarafından çok tepki gören 300 Spartalı filmi eleştirimde de filmin görselliğinin beni çok etkilediğini söylemiştim. Sweeney Todd, sepya tonları üzerine kan kırmızısı efektleriyle aynı görsel dili kullanıyor. Sin City ve Ed Wood'da da aynı anlatım vardı ve her biri gerçekten izlemeye doyamayacağınız filmlerdir. Bazen bir hikayeyi abartarak anlatmak onu daha zengin yapar. Sinemacılar da abartmayı sever. Hikayeyi abartarak konuyu dağıtan, karakterleri ezen yönetmen çoktur. Diyalogları, mesajı ya da görselliği abartarak kafamızı karıştıranlar da çoktur. Burton'ın olabilecek her şeyi abarttığı halde bu hatalara düşmemesinin sebebi, zaten tüm filmlerinin birer masal (ya da opera) kurgusunda olması ve bizim sinema koltuğuna oturduğumuz andan itibaren bunun farkında olmamızdır belki de. Gerçi Mars Attacks filmine "aman ne saçma film" diyen çok kişi tanıyorum... Saçma maçma... Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.

OSCAR ERTESİ NOTU: Sweeney Todd sadece en iyi sanat yönetmenliği dalında Oscar Ödülü kazanabildi. Perşembe akşamı ifİstanbul kapsamında No Country For Old Men (İhtiyarlara Yer Yok) filmini izleyeceğim. En kısa zamanda yorumlarımı aktaracağım. Bizi izlemeye devam edin...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails