15 Ekim 2007 Pazartesi

Bayram sevinci



Kısa bayram tatilinde kısacık bir seyahatim oldu Safranbolu ve Beypazarı'na. Şu konak şöyle şahane, bu konak böyle harika diyen binlerce blog var. Çoluk-çocuk çektirdikleri tatil fotoğraflarıni cümle aleme iftiharla sunan blog yazarları da... İşte ben de her turistin gördüklerini gördüm oralarda. Bir de bu bayram, beni çocuk gibi sevindiren "susamsız simit" yiyişim oldu, ki bu yazısının konusudur...

Arkadaşlarım bilir. Barbunya mı kurufasulye mi deseler, gözüm kapalı barbunyayı seçerim. Çay mı kahve mi deseler kahveyi; simit mi kruvasan mı deseler kruvasanı... "Kanın bozuk, Türk değilsin sen" diye dalga geçerler benimle. Simiti de hiç sevmem...

Bu bayram adını duyduğum ama daha önce hiç yemediğim susamsız simit tatma fırsatım oldu Safranbolu'da. Çok beğendim. Böyle harika bir şey varken, simiti neden susamlı yaptıklarını hiç anlayamadım. Tadı Almanlar'ın pretzel'i ya da Amerikalılar'ın bagel'ına benziyor. Biraz araştırınca içeriği de aynı. Un, su, maya ve iki kez pişirilmesi, bana aynı kökenden geldiğini düşündürdü. Yani simit önce suda haşlanıyor, sonra fırında pişiyor. Karadenizli ustaların simit ve hamur işlerinin çoğunu Rusya'dan; Amerikalılar"ın bagel'ı Polonyalı göçmenlerden öğrendiği düşünülecek olursa, asıl adı ne olursa olsun, bu başarılı çörek tarifinin dünyayı dolaştığı anlaşılabilir.

Susamsız simit ayva, gül ya da kayısı reçeliyle harika oluyor. Bu sayfada susamsız simit fotoğrafı bulamadığım için, pretzel fotoğrafına yer verdim. Çok benziyor gerçekten. Allah rızası için bilen biri İstanbul'da susamsız simit yapan bir fırının adresini versin : )

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails